Cherreads

kibutz

DaoistbRTzsK
7
chs / week
The average realized release rate over the past 30 days is 7 chs / week.
--
NOT RATINGS
933
Views
VIEW MORE

Chapter 1 - 1

Yıllar sonra ok farklı gözüktü bana, ev mi küçülmüştü yoksa ben mi büyümüştüm? Pencere önünde kısa yaz gecelerinde sabahlara kadar romantik dinlerdim. Yıllar geçecek ve bedenim ufalacak, tüy kadar hafifleyeceğim, o kadar ki önünden hiç ayrılmadığım o pencereden dışarıya doğru hafifçe süzüleceğim. Bir önceki akşam rüyamda olduğu gibi şehre kuşbakışı bakacağım ve ruhumun bedenimden ayrılmasını kutsayacağım.

Sık sık ölümün ne zaman kapımı çalacağını düşünüyorum, geçen hafta dünyada yirmi beş bin insan hayatını kaybetti, ben nasıl ruhumu teslim edeceğim? Nerede? Evet, daha yıllarca yatacak bu ağır yorganın altında ve terleyeceğim. Torunlarımın büyüdüğünü göreceğim ve acı veren bir umursamazlıkla sonu gelmez bir yaşama yazgılıyım. Ölmek için fazladan bir güce ihtiyacım var, şimdiye kadar şahit olduğum ölümler aklıma geldi, bir hafta boyunca iki dünya arasında gidip geldikten sonra hayata veda etmek ve hiç ummadığımız bir anda mesela haberleri izlerken ya da sıcak bir çorbanın ilk kaşığını mideye gönderirken yaşama veda etmek.

Belki de ölmek için önce kendini sevmeli insan benim en büyük eksikliğim bu olabilir , insanları ve en önemlisi kendimi sevmemek. Tek penceresi köye açılan kare şeklindeki odanın büyük kısmı boştu çocukluğumda , annem bu boşluğu kapatmak için çiçek yetiştirirdi. Eski yazı masamın üzerinde dört yıl boyunca öğrendiğim dersleri tekrar ederdim, her satırı defterime aktarırken tek işittiğim ses böceklerin yürürken çıkardıkları seslerdi bazen kitaplardan kafamı kaldırıp duvara monte edilmiş ecza dolabına uzun uzun bakardım, iltihapları iyileştirirken alerjiye yol açan ilaçlar, alerjiyi tedavi eden ilaçlar, travma sonrası davranış bozukluğuna iyi gelen ilaçlar, kalp atışlarını düzenleyen tabletler, suda eriyince portakal suyu görüntüsü veren disk şeklinde tabletler…

Ne kadar çaba göstersem de bütün anılarımı eski kağıt parçalarını toplar gibi bir araya getirmeye çalışsam da hatırlamıyorum, nerede gençliğimin en güzel günlerini içeren yıllar? 

Kızıma almak zorunda kaldığım yuvarlak sehpa gözüme ilişiyor, henüz bir genç kız olmamasına karşın iş yerimde ağlamıştı beni bu çirkin evde yaşamaya siz zorladınız, üstelik en küçük odayı verdiniz, bırakın bari beğendiğim mobilyayı alayım. Kes ağlamayı! Demiştim, herkes sana bakıyor ama sonunda teslim olmuştu. Ağır masayı merdivenlerden iki kişi zorla çıkarmıştı. Yamaçlardan karşımdaki dağlara uzanan vadinin kalbinde, sisli bir göl var karşımda, adam boyu sazlıklardan göçmen kuşların havalandığı yumuşak ılık bir bataklıkla çevrilmeli, yatağımdan kalkmayı becerebilir ve pencereye ulaşabilirsem eğer göreceğim, travma sonrası davranış bozuklukları sergilemeye başladığım yıldan bu yana kendimi yaşlı hissediyorum çok yaşlı ve ölüme yakın, yatağımdan kalkacak gücüm yok, düştüğümden beri yürümek , boşlukta tehlikeli bir şekilde süzülmek anlamına geliyor gözümde; oysa o sırada herkes bana baksın diye bekliyorum, büyük kızım , küçük kızım, büyük oğlum ve küçük oğlum, Şem de benim gibi yasta ayağa kalk diye bana üstelediğini işitiyorum, sesi sanki çok uzaklardan derin bir mağaradan yankılar yaparak geliyor kulağıma, kibutzların ilk bebeğiydi; ilk adımlarını seyretmek için herkes yemek salonunda toplanmıştı kimi öfkeli, kimi kalbi kırık, katı bir ideoloji nedeni ile koparıldıkları gurbetteki küçük kardeşlerine kendi çocuklarına gideli beri bir daha göremedikleri ana babalarının sevgisine duydukları özlemlerin hepsini, o yemek salonuna yığmışlardı sanki, gözleri parlayarak bakıyor, yürümesi için yüreklendiriyorlardı, hem onun kendisi için hem de ana babaları için o zaman zarfında büyümüş ve birkaç yıla kadar büyüyecek küçük kardeşleri için… ve o korkuyordu yine de eli babasının elinde uysallıkla titrek bacaklarının üzerinde duruyordu; balık kokusunu o zaman mı almıştı , yoksa daha sonra başka bir kibutza göle ve bataklık kıyısına yakın , kıyıyı ve bataklığı kurtarmak için kurutulmuş olanına taşındıktan sonra mı? Ve titreyen bacaklarından birini ileriye doğru uzattığı anda babası elini bırakmıştı orada bulunanlar büyük bir gürültü ile alkışlamışlardı bunu ve o sırtüstü düşmüş , ağlamaya başlamıştı, babasının deniz mavisi gözlerini görmüştü o an ; tekrar denemesi için herkese başarabileceğini göstermek için ayağa kalkmalıydı, sadece küçük bir adım daha, bu olaydan sonra bir süre yürümeyi reddetmişti, her yere kucakta taşınmaktan hoşlanıyordu, tıpkı babasının bir zamanlar hayata küsüp eve kapanarak xanax ilaçlar eşliğinde günlerini uyuyarak geçirdiği günler gibi. Doktor kızını korkutun demişti böylece bu tembellik aşamasını atlatabilir, acaba aynı durum benim için de geçerli mi? Yaşadığım travmayı atlatmanın yolu korkmak mı? Travma nedir bilir misiniz? Yara demektir, tıpkı mutfakta yemek yaparken elimizi kestiğimizde oluşan yara gibi, ruhumuzda bir kesik oluşur kimi zaman derindir bu kesik ve siz diyabet hastası iseniz bu yaranın iyileşmesi uzun zaman alır , kimi zaman da iyileşip kabuk bağladıkça siz koparır tekrar kanamasını sağlarsınız bunun sonucunda çift kişilikli insanlar çoğalmaya başlar toplumda.

Bu olaydan sonra yürümekten korkmaya başladı,doktor korkuyu yenmenin tek yolunun onu korkutmak olduğunu söylüyordu,babası olarak benden korkmalıydı bu öneride haklıydı Şem yürüme korkusunu atlattı ve ilk adımlarını atmaya başladı . Sevmek,fazla sevmek , belki de hiç dile gelmeyen en doğru yanıt olurdu.Çok fazla sevmek yada yeterince sevmemek;ya çok geç yada çok erken ...

Kolunu gömleğimin tenime yapışmış kolumdan kurtarmaya çalışıyor , çıplak kalan tenime gözü takılıyor parmakları cildimi okşuyor,ıslak gömleğimi çıkadığım zaman çocuk ansızın çıplak kalan kolumu ilk kez görüyormuş gibi davranmaya başlıyor karnımın yumuşak derisine dokunuyor.Şimdi o da kendi olgunlaşmış bedenini kabullenmekte zorlanıyodur. Babalar gününde bana ilk aldığı hediye aklıma geliyor , hiç gerek yoktu , Din...

Gel Şem tabanlarını yere bas, duvara tutun ve ayağa kalk, yatağın yanında diyabet ilaçların, anti-depresan ilaçların seni bekliyor, ama ihtiyacın yok , senin sadece bana ihtiyacın var.

Bütün Kibutz bahçeye dökülmüş, annesinin yurtdışı görevinden dönüşünü bekliyordu; bir tek o herkese inat küçük bir maymun gibi ağaçlardan birinin tepesine tünemiş, kendisini kişisel olarak ilgilendirmeyen bu meraklı bekleyişi seyrediyordu, kendini kişisel olarak ilgilendirmeyen bu bekleyişten sıkılmıştı.Kendisini unutmuş bir anneyi hangi çocuk hatırladı ki ve kocası ile bir avuç arkadaş dışında hangi yetişkin onu gerçekten beklerdi ki.Aslında çoğunluk kıskanıyordu, en çok da kadınlar; mavi iş önlükleri , varisten morarmış bacakları ile saatlerce mutfakta , çocuk evinde sebze bahçesinde depoda hizmet verenler;yanlızca o Şem'in annesi şık kostümler giyiyor, şehirde bir büroda çalışıyordu.Bazen bu da yetmiyordu bir seminer için ortadan kaybolan kocası onun özgürlüğe düşkünlüğünü arttırmıştı.

Sen benim babam değilsin diye haykırmıştı en sonunda, görecelik kuramına ayırdığın zamanın onda birini bile bana ayırmıyorsun!

Ona babası olarak üzgün üzgün bakıyordum,kızım ne kadar çabuk büyümüştü,şimdi göğüsleri tomurcuklanmıştı. Çocuklarım küçükken sürekli seminerlere giderdim ,kimi zaman evden uzaklaşmak için olmayan semminerlere, kimi zaman hiç gerçekleşmeyen geometri sempozyumlarına katılırdım. Dünyaca ünlü Rothschild ailesinin bir çapkın üyesinin tek gecelik ilişkisinden dünyaya gelen çift kişilikli bir öğretim görevlisiydim sadece, eşim ve ailem bunu hiç bir zaman bilmedi, zengin ailem bana her zaman destek oluyordu ve dersim bittikten sonra araştırma şirketimde sabahladığım olurdu.Projemizin amacı klonlamaktı, ilk kez 1996 yılında DOLLY ile başlayan macera, hepiniz bilirsiniz yada duymuşsunuzdur,insanların bilimde ilerlemesini istiyorduk yada ksıtlanmış olarak söylersek biz yahudilerin, çünkü biz seçilmiş bir nesiliz, bilirsiniz, Einstein bir yahudiydi,onu ve Newtonu klonlamak ve hayata dönmelerini sağlamak,Einstein için bunu kolaylıkla yapmıştık,Newton için British Museum da çalışan bir yahudinin büyük yardımı oldu.

İnsanlık olarak bu projeye ihtiyacımız var çünkü çok cahiliz!

asal sayıların sonsuz olduğunu biliyoruz ama nasıl dağıldıklarını bilmiyoruz mesela, bildiğimiz ve cebirde kullandığımız son cisim yıllar önce Hamiltonun bulduğu quaterniyonlar, hikayeyi bilirsiniz, Hamilton köprüden geçerken aniden hiperkompleksleri keşfeder ve tam o an da bastığı kaldırım taşı sökülerek abide olur.Matematikte neden artık ses getiren buluşlar yok hiç düşündünüz mü?

Yeni kuramlara ihtiyacımız var ve bunun için de Newton, Gauss ve Einsteini hayata döndürmemiz lazım elbette bunun için de çok mitarda paraya ihtiyacımız var.

Size Gauss'un hikayesini anlatayım,Gauss ilkokuldayken matematik öğretmeni derse gelir ve iki saatlik dersi hiç ders anlatmadan nasıl geçireceğini düşünmeye başlar, çocukların meşgul olmasını sağlayan bir problem düşünür ve şu soruyu sorar:

1+2+3+....+97+98+99+100=?

Öğrenciler işe başlar:1+2=3

3+4=7

7+5=12

Gauss ise probleme şu şekilde başlar:

1+100=101

2+99=101

3+98=101

4+97=101

Bu şekilde tam elli tane 101 elde eder ve son darbeyi vurur:

cevap 101*50 =5050dir

Öğretmen ilk aşamada bu kadar kısa sürede bulunan bir çözümün doğru olmadığını düşünür.

"Geç oldu Şem yıkanıp yatmalısın, artık!" ve gölü işaret ediyorum, sanki göl sadece Şem'e ait bir küvet gibidir.

Baksana ne kadar da kirlenmişsin diyor eşim Nes, ve o soluk soluğa bize doğru koşuyor çünkü acele etmezse göl yeniden kaybolacak, genç annesi ve babası kaybolacak ama bacakları ağırlaşıyor koyu bataklığa gömülüyor anne baba elinizi verin bana batıyorum.Din çabuk gel boğuluyorum.

Bu rüyayı kaçıncı kez gördüm hatırlamıyorum bile , yıllardır ilaç kullanıyorum ilk zamanlarda travma sonrası davranış bozukluğu daha sonra çift kişilikli davranış bozukluğu teşhisi konulduğu günden bu yana aynı rüyayı sürekli görüyorum, kızımın kucağımda can verdiği geceden bu yana hep aynı geceyi yaşıyorum daha doğrusu yaşamıyorum, BEN ARTIK YAŞAMIYORUM!

Sevgili kızım Şem ,ben öldükten sonra yaşadığım hayatı anlamanı istiyorum, gayri meşru bir çocuk olduğumu,dışarıdan bakınca sadece fakülteye gidip gelen bir öğretim görevlisi iken gizli hayatında beni görmek istemeyen zengin babamın destekleri ile bir klon merkezi oluşturduğumu, klonladığımız bebekleri Kibutzdaki ailelere verdiğimizi ben öldükten sonra öğrenmeni istiyorum.Bu işlerin hepsini senin için yani yeni nesil için yaptım.Bilimde ilerlememiz gerekir, bunu biliyorsun biz seçkin bir ırkız dünada varolduğumuız sürece düşmanlarımız olacak geçmişte Naziler şimdi araplar bizi yok etmeye çalışıyor ve biz onlara karşı daima bir adım önde olmalıyız, bunu unutma sırrımı sana açıklamayı uygun buluyorum sen de benim gibi bir öğretim görevlisi olma yolunda ilerliyorsun,günümüzde dâhiler yaşamıyor elimizde sadece Perrelmann var, sana kısaca anlatayım :

Parlak bir :Fransız matematikçi Poincare tarafından yüz yıl önce formüle edilen bu meşhur roblem o zamandan bu güne tüm matematikçileri hem büyülemiş hem de huzursuz etmiştir,Poincare sanısı kendimize ve içinde yaşadığımız evrene dair anlayışımızın merkezinde yer alan nesnelerle ilgilidir.

Bir oyuna gittiğinde yanına oturan kişiye matematiği sor, ve neler söylediğine kulak ver,çoğu insan nefret eder gençlik yıllarının tadını kaçıran,içinde bilinmeyenlerin olduğu havuz ,faiz,yaş problemleri...

Azınlıkta da olsa bu dersi seven insanlar da vardır,bazısı bu konuda doğuştan yetenekli olduğunu ve ilerde bilim dünyasını sarsacak teoremler ortaya koyacağına inanır.Böylesine güzelliklerle dolu bir alan nasıl bu kadar olumsuz tepkiler alır?

Bazı insanların hissettiği tiksinti, korkudan kaynaklanıyor gibi görünüyor.Tek bir kitabın bu durumu değiştirebileceğini hayal etmiyorum ama matematik hakkında ikircikli hisler taşıyan bir okursanız sizi daha fazla kaynak okumaya eger bir öğrenci iseniz daha fazla matematik dersi almanızı tavsiye ederim.

1996 yılında Fermat teoreminin çözüldüğü gibi 2003 yılında MIT konferans salonunda herkes heyecanla bekliyordu,yerlerde oturanlar vardı,konuşmacı koyu renkli renkli takım elbise giymişti;sakallı saçları dökülen,kalın kaşlı konuşmacı söze başladı:"Konudan sapmadan konuşabilen biri değilim,o yüzden anlaşılır olmaktan ödün vererek canlı bir sunum yapacağım.Konuşmacı eline beyaz bir tebeşir alarak tahtaya yirmi yıllık Ricci akım denklemini yazdı. bu denklemde uzayın eğriliği daha yüksek eğriliğe sahip bölgelerden daha az eğriliğe sahip bölgelere akarak yayılmaya çalışan, erimiş lava benzer egzoti bir tür ısı gibi görülür.Optikte de benzer olarak ışık ışını az yoğun ortamdan çoık yoğun ortama geçerken normalden uzaklaşarak kırılır.

Konuşmacı dileyicilerden evrenimizi tüm olası evrenlerden oluşan devasa soyut matematiksel kümenin bir elemanı olarak düşünmelerini istedi.Getirdiği yeni yoruma göre bu denklem bu olası evrenlerin (paralel evrenler) hareketlerini engin bir arazideki yüksek tepelerden yuvarlanan su damlalarını andırır bir şekilde betimliyordu. Her eleman hareket ettikçe eğrilik de o elemanın temsil ettiği evren içerisinde değişiklik gösteriyordu bazı bölgelerde belirli değerlere yaklaşıyordu. Evrenler güzel geometriler geliştiriyodu;bazıları okulda öğrendiğimiz klasik Euclides geometrisi ile benzerlikler taşıyordu,keşke hep böyle kalsaydı!

O zaman hesaplar ne kadar kolay olurdu değil mi?

Üzülerek belirtmem gerekir ki,yeni geometrilere ihtiycımız vardı, bu yeni geometriler sessiz bir devrim yarattı bilim tarihinde.Yokuş aşağı inen belirli yollar hesaplarda sapmalara neden olmaktaydı,bu yollar boyunca ilerleyen elemanlar kopup ayrılan yada daha kötü biçimlerde davranan matematiksel açıdan habis bölgeler geliştiriyordu.

Yanılıyorsun,gerçekten yanılıyorsun,ben sana kızmadım dedi Şem. Çok çalışıyordun babacığım doğru ama hep bizler için !Eve yanlızca hafta sonları gelirdin,bir keresinde bir yıllığına gidip de döndüğünde (misafir öğretim görevlisi olarak gitmiştin)seni zor tanımıştım.Baba sen ve mağdur olan kuşağınız bu öfke dolu suçlamalarınızla ne kazanıyorsunuz?

İtiraf etmeliyim ki, ben de kimi zaman öfke duyuyorum,canice bir öfke…

Din mutfak penceresinin önünde kıpırdamadan durmuş, iğne yaprakların küçük bir sadaka dilenen boş avuçlar gibi birbirine dolaşımını seyrediyor hayretle,gri kuş yumurtalarını alıp götürmüş,dün akşam yatmadan evvel pencerenin kenarına bakmış karanlıkta yuvadan bakan sevimli bir çift göz gibi bakan yumurtaları izlemişti,kuş anında gelmiş gövdesi ile korumuştu yumurtaları ama ben kızımı koruyamamıştım,üzerindeki pembe elbise kan içinde kalmıştı, sürekli suni solunum yaptım ona yaşama dönmesi için dua ettim ama o günden sonra kabuslarım hiç bitmedi,terapiler,ilaçlar,hastanede tek başına geçirdiğim geceler ve etrafımda herkesin beni deli olarak nitelemesinden yoruldum,ölen kızımın intikamını almak için dâhilere ihtiyacımız var kızımı yok eden o Filistinli canlı bomba yok olmalı hatta sadece o değil,tüm araplar ve tüm Almanlar, Zweig Hitlerin başarısını görüp umutsuzluğa kapılarak intihar etmişti ama ben bu hataya düşmeyeceğim,Kibutz larda büyüttüğümüz dahi klonlar bilim merkezimizde çalışmaya başladılar onlar bir kopya olduklarını bilmiyorlar elbette, dünyada aşısı sadece bizde olan bir biyolojik silah da yaratabiliriz, yada bir ülkeyi bir anda haritadan silecek silahlarda yapabiliriz.

Ne tuhaf bir acı bu?

Telefonum titremeye başladığı anda saygısızlığa uğramış bir mezar taşının başında durur gibi kasvetli bir saygı ile dikilip kalmak;elini dışarıya, minik beşiğe uzatmak, kızımın minik beşiğini sallıyorum şu an, zamanı durdurmak o günlere geri dönmek istiyorum ona son kez sarılmak istiyorum.

Bahar rüzgarı bu minik kuşun yuvasını dağıtacak ve bir haftadır burada duran nabzı atan , içini tuhaf bir heyecanla dolduran o sürükleyici hayattan eser kalmayacak.Bir yuvada zavallı yumurtalar ve zavallı anneleri.

Kuş neden alıp götürdü onları?Son zamanlarda kendimle konuşmaya başladım, ikinci kişiliğimle,kendi sesimi sık sık ve daha şiddetli duyar oldum,özellikle etrafta kimse yokken ;düşüncelerim hiçbir engelle karşılaşmadan kelimelere dökülüyor, boğazımdan sesim bir sadelik içinde çıkıyor. Kızım nerede?Neden öldü?Polis raporları canlı bomba ile ilgili olmadığını söylüyor ama ben buna inanmıyorum, kızım şu an okuldadır, arkadaşındadır,yada eve doğru yürüyor şu an, minik ayakları birer birer sıra ile kaldırımlarda geziniyor, özlem dolu gözlerle izliyorum onu , şimdi okuldan eve geldi çantasını yatağına fırlattı ve çraplarını odasının ortasına attı , annesi N es her zaman olduğu gibi onu uyardı,kızımın yüreği nerede?yanı başımda atıp duran ve giderek sesleri azalan ve yok olan kalp atışları nerede?Onun kalp atışlarının sesini doğmadan evvel hastanede annesinin karnına koydukları bir alet yar ile duyduğum zamanı hatırladım şimdi,